Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 34,4642 | 34,5263 | |
EURO | 35,9849 | 36,0497 |
Bugün: | 310 |
Dün: | 454 |
Toplam: | 2472 |
Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan’ın, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla yaptığı basın açıklamasıdır.
“Cumhuriyet, yeni ve sağlam esaslariyle, Türk milletini emin ve sağlam bir istikbal yoluna koyduğu kadar, asıl fikirlerde ve ruhlarda yarattığı güvenlik itibariyle, büsbütün yeni bir hayatın müjdecisi olmuştur.” M. Kemal Atatürk.
Cumhuriyet bir yönetim biçimi olmasının yanı sıra bir yaşam biçimidir.
Cumhuriyet millet egemenliğine dayanan, çoğulcu demokrasiyi esas alan, temel hak ve özgürlükleri referans yapan bir devlet modelidir.
Cumhuriyet esareti reddeden, kayıtsız şartsız hür ve müstakil yaşamayı seçen bir milletin en büyük mücevheridir.
Cumhuriyete giden yolun kaldırım taşlarını döşemek çok meşakkatliydi. Nice bedeller ödendi bu uğurda. Şehitlerimizin kutsal örtüsü ay yıldızlı al bayrağımız için, ekmeğini yediğimiz, suyunu kana kana içtiğimiz, ruhumuzu besleyen, bizi büyüten topraklarımız için, özgürlük üzerine kurulan devasa hayalleri gerçeğe dönüştürmek için gösterilen fedakârlık, ve verilen mücadele eşsizdi.
Çanakkale’de kıyama duruldu, bu zafer kutlu başlangıçların gündönümü oldu. 19 Mayıs’ta ise Mustafa Kemal Paşa Samsun’a çıkarak, bağımsızlık mücadelesini başlattı. Havza ve Amasya Genelgesi, Erzurum ve Sivas Kongreleri ile milli uyanış sağlandı.
Milli uyanışın sağlanması ile birlikte Kurtuluş Savaşı’nda can pare vatanımızın billur topraklarında mücadele arşa yükseldi. İngiliz, Fransız, Yunan, İtalyan… Sayısız düşmana diz çöktürüp, içimizdeki hainleri bertaraf etmek hiç kolay olmadı. Yalın ayaktılar, boğazlarından geçecek lokmaları, sırtlarına giyecek hırkaları dahi yoktu; buna rağmen özveriliydiler, gözü pektiler. Öyle büyük bir bağımsızlık ateşi yanıyordu ki içlerinde; çocuklar, kadınlar, yaşlılar ağır cephaneleri ya sırtlarında ya da tekerleklerin güç bela döndüğü yerlerde kağnı arabalarını çekerek taşıdılar. Antep’te, Maraş’ta, Dumlupınar’da, Sakarya’da, İzmir’de kısacası vatanın her karışında düşmana karşı amasız, fakatsız bir savaş vardı. Milli mücadele öylesine kutsaldı ki, teslimiyete yer yoktu. Hiçbiri tereddüt etmedi. Ya esareti yok edeceklerdi ya da yok olacaklardı. Kadını, erkeği, genci, yaşlısı, 15’liği utkuya koşar adım yürüdü. Savaş ve taktik stratejisine hâkim, siyasi yönden güçlü birikime sahip, büyük önder Atatürk kumandanlığında Türk milleti, alın teriyle savundu vatanını ve yırttı attı göğü delen haykırışlarla düşmanı.
Nihayetinde Türk milletinin var olma savaşı olan milli mücadele zaferle son bulmuş, bağımsızlık sancağı gururla yükselmiş sıra bu kutlu toprakları çağdaş medeniyetler düzeyine ulaştırmaya, demokrasiyi hâkim kılmaya, eğitimden sağlığa, sanayiden, tarıma, bilimden, sanata kadar önemli atılımlar yapmaya gelmişti. Kaybedilecek vakit yoktu. Bu nedenle işe Türk milletinin karakterine en uygun yönetim biçimi olan Cumhuriyeti kurmakla başlanacaktı.
Nihayetinde 28 Ekim gecesi hummalı bir çalışma vardı Çankaya’da. Nutuk’ta da anlattığı üzere Atatürk; İsmet Paşa, Kazım Paşa, Fethi Bey, Rize Milletvekili Fuat, Afyonkarahisar Milletvekili Ruşen Eşref’in de olduğu yemekte, “Yarın cumhuriyet ilan edeceğiz” dedi. İşte o tarihi gecede İsmet İnönü ile birlikte Cumhuriyetin ilanı kanununa ilişkin tasarıyı hazırladılar. 29 Ekim günü ise parti toplantısının ardından Meclis toplantısı açıldı ve tasarı kabul edilerek, “Yaşasın Cumhuriyet!” sesleri Meclis’te yankılandı. Millet iradesi artık her şeyin üzerindeydi, vesayete yer yoktu, egemenlik kayıtsız şartsız milletindi. Top atışları ile kutlanan Cumhuriyet, Türk milletinin övünç kaynağıydı.
Büyük Atatürk’ün en büyük emaneti olan Cumhuriyeti, bu uğurda ödenen bedelleri de yanımıza katık yaparak ebediyete taşımak çok önemlidir. Cumhuriyetin temeline harç olan ruh; bağımsızlıktır, dirayettir, inançtır, yılmaz usanmaz kuvvettir. Cumhuriyet değerlerine mihmandarlık yapmak, son nefesimize kadar sahip çıkmak var oluşumuzun en önemli parçasıdır. Elbette Cumhuriyetin kurulmasının ardından aceleye getirildiğini savunan, direnç gösteren, memnun olmayan bir kesim oldu. Ancak hiçbir saldırı Cumhuriyeti yerle yeksan edemedi, aksine Cumhuriyetin toplumun tüm kesimleri tarafından kucaklanmasını ve özümsenmesini sağladı. Milli şuur, Kargaşadan, kokuşmuşluktan, kirli heves ve hırlardan beslenenlere inat, Cumhuriyet kemikleşmiş iradesi ile Türk yurdunun üzerinde güneş gibi durdu.
Cumhuriyetin ilanıyla birlikte inkılaplar peşi sıra geldi. Zaten 1 Kasım 1922 tarihinde saltanat kaldırılmış, milli egemenlik yolu açılmıştı. 3 Mart 1924 yılında da hilafet kaldırılarak siyasal inkılaplar tamamen gerçekleşmiş oldu. Tabi bir milleti yeniden şaha kaldırmak ve gücünü yeniden toplamasını sağlamak için ekonomik, toplumsal, eğitim ve kültür ve hukuk alanında dönüşümlere de ihtiyaç vardı. Dolayısıyla bu alandaki inkılaplar da gerçekleştirilerek, kısa sürede genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti dünyada saygın, sözü dikkate alınan, güçlü bir devlet mertebesine ulaştı.
Tıpkı kuruluş yıllarında olduğu gibi bugün de Cumhuriyeti çökertmeye gayret eden ihanet şebekeleri bulunmaktadır. Hatırlanacağı üzere ilan edildiği dönemlerde Cumhuriyete karşı direnç gösterenler hâsıl olmuştur. Hatta Atatürk Nutuk’ta bunu “Cumhuriyetin ilanından ulusun duyduğu genel ve içten sevince duraksama ve endişe gösterenler” başlığı altında yer vermiştir. Atatürk’ün, Özellikle Cumhuriyetin ilanını eleştiren yazarlara tepki gösteren Atatürk, “En hafif bir rüzgârdan bile korunması gereken yeni doğmuş yavrunun, onu beslediğini söyleyenler tarafından bu şekilde hırpalanması doğru muydu?” diye sormuştur.
O günden bugüne elbette Cumhuriyet bir bebek gibi itinayla büyütüldü ve sarsılmaz köklerle devletimize kılavuzluk yapıyor. Ancak ne yazık ki bazı mahfillerdeki hazımsızlık hala devam ediyor. Oyuncular değişiyor, roller değişmiyor ve kurnazlıkla Cumhuriyetin altı oyulmaya çalışılıyor. Ama bu cenah bilmiyor ki; Türkün kökleri kuvvetli, bu kökü koparıp atmak ise mümkün değil. Değerleri ile beslenen ve bu değerleri ışığında varlığını sürdüren Türk milleti, mevcudiyetini borçlu olduğu Cumhuriyete ve Cumhuriyetin kurucusu büyük Atatürk’e zarar gelmesine asla müsaade etmeyecektir.
Öte yandan son günlerde Anayasa’nın ilk dört maddesi üzerinden tartışmalar başlamıştır. Anayasanın ilk dört maddesi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kimliğini, niteliğini ve kuruluş felsefesini ifade eder. Sormak istiyoruz gafillere, siz ilk dört maddesinin nesinden rahatsızsınız? Türkiye Cumhuriyeti Devletinin cumhuriyet olmasına mı alerji duyuyorsunuz yoksa demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olmasına mı? Dilimizin Türkçe, bayrağımızın ay yıldızlı al bayrak, marşımızın İstiklal Marşı olması mı sizi çileden çıkarıyor? Her kim ki Anayasanın ilk dört maddesini tartışmaya açarak, cumhuriyeti, Atatürk’ü, Türk milletini millet yapan değerleri silmeye çalışır işte o zaman karşısında bizi bulur. Biz Türk eğitimcileri olarak Anayasa’nın ilk dört maddesinin kırmızı çizgimiz olduğunu ilan ediyor, bu ilkelere dokundurtmayacağımızın bilinmesini istiyoruz. Anayasanın 4. Maddesini bir kez de yüksek sesle okuyoruz: Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez. Bu böyle bilinmelidir!
Bu vesileyle nadide bir miras olan cumhuriyetimiz 100’üncü yılına doğru emin adımlarla ilerlerken, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu büyük Atatürk’e ve onun yol arkadaşlarına minnet borçlu olduğumuzu bir kez daha hatırlatmak isteriz.
Cumhuriyetimizin 98’inci yılını coşkuyla kutluyor; bize bu cennet vatanı armağan eden kahraman ve aziz şehitlerimizi şükran ve dualarla anıyoruz.
Ne mutlu Türküm Diyene!
Ne mutlu Cumhuriyetin mirasçılarına…